İstanbul, 2700 yıllık hayatı boyunca maruz kaldığı savaşlar, yangınlar, sel felaketleri ve depremler yüzünden birkaç kez yeniden inşa edildi. Yeni yapılar yıkılan ya da kullanılamaz hale gelen eski yapıların üzerine inşa edildiğinden dolayı kentin çehreside zamanla değişikliğe uğradı.

Bu sebeple İstanbul çok katmanlı bir pasta şeklinde tanımlayabiliriz. Özellikle tarihi yarımada kısmındaki sokakların 5-15 metre altında saklı kalmış dehliz ve galerilerle ulaşılan saraylar, mabetler, sarnıçlar, su yolları , kütüphaneler ve yapı grupları bulunabilir. Bu dehlizlerin varlığını hem Bizans İmparatoru Büyük Konstantin’in (324-337) inşa ettirdiği Büyük Saray kompleksine, hem de Hadrianus döneminden itibaren yapılan su kemerleri ve sarnıçlara borçluyuz. Bu yapılar birbirlerine açılan ve kenti yeraltından kuşatan dehlizlere sahip.

Giovanni Scognamillo’nun, “İstanbul Gizemleri” adlı kitabında yer verdiği iddialara göre, “Köpek Öldüren Kanalı” adı verilen ve Yerebatan Sarnıcının gizli bir girişinden başlayan bu dehlizler şebekesi, kuzeydoğu yönünde ilerliyor ve Boğaz’ın Marmara’ya açıldığı yerde denizaltından geçerek Kınalıada’daki manastırda son buluyordu. İstanbul’un altında nasıl olmuştu da bunca iddia ve söylentiye konu olabilecek dehlizler belirmişti? Bunlar gerçek miydi ve ne amaçta oradaydı?

İstanbul Sarnıçları Neden İnşa Edildi?

İstanbul’un Sarnıçları
İstanbul’un Sarnıçları

Olası bir kuşatmaya uzun süre direnebilmek için hazır su kaynaklarına ihtiyaç duyan Bizanslılar kentte en az 70 sarnıç inşa ettiler. Büyük Saray’ın sakinleri bu sarnıçlara açılan dehlizler sayesinde şehrin bir noktasından diğerine yeraltından gizlice ulaşabilme ve stratejik kıymetleri nakletme olanağı da buluyordu. Dolayısıyla bu dehlizler Kınalıada’ya kadar uzanmasa da en azından tarihi yarımada bölgesinin altında çok işlevli olarak hizmet görüyordu.

Tarihçileri varlığından zaten haberdar olduğu bu dehlizleri. Amerikan History Channel TV kanalının 2007 başlarında yayınladığı bir belgesel sayesinde dünya üzerindeki milyonlarca kişi de öğrendi. “Cities of the Underworld – İstanbul” adını taşıyan belgeselde, şehrin daha önce girilmemiş dehlizlerine girildi.

Görece yeni “keşiflerle” onaya çıkarılan bu zenginliklerden biri, Başdoğan Asia Minör Shop’un bahçesinin alt katında bulunuyor. Mağazanın sahibi Mehmet Başdoğan, bir gün bahçenin altındaki eski demir bir kapıyı açınca mekanın geniş bir dehlize doğru uzandığını fark edip Anıtlar Kurulundan aldığı izinle kazdırmaya başlamış. İçeriden 680 damperli kamyon dolusu çöp, toprak ve moloz atarak yerin 8 m. altında odalardan oluşan bir yapı ortaya çıkarmış.

Böylece, Bizans İmparatoru I. Konstantin’in milattan önce 337 ve 324 yıllan arasında elçileri kabul edip, toplantılar düzenlediği Magnaura Sarayı’nın, içinde zifaf odası ve hamamın da olduğu kayıp bölümü bulunmuş. Magnaura Sarayı, Konstantin’in inşa ettirdiği Büyük Saray’ı oluşturan üç saraydan biri. (Diğerleri Khalke ve Daphne Sarayları.) Arkeoloji camiasında heyecan yaratan bu keşif, bugün bir imparatora ait 2300 yıl önceki bir zifaf odasını merak eden yabancı turistlerin ilgi odağı.

Yeraltındaki ikinci olağanüstü zenginlik ise Nakkaş Halıcılık mağazasının altında. Mağaza sahibi Cengiz Korkmaz tarafından mağazanın yapımından önce yerin altında 6. yüzyıldan kalma bir Bizans sarnıcı keşfedilmiş. Taşıyıcı kolon olarak normal şartlarda 8 sütun yeterli olabilecekken 18 sütunun bulunması sarnıçın tepesinde bir zamanlar Büyük Saray’ın bir bölümünün yer almış olabileceğine de işaret ediyor. Bugün “halı sarayı olarak kullanılan bina inşaatında sarnıca fazla yük bindirmesin diye beton yerine çelik konstrüksiyon kullanılmış, 20 çelik kiriş yeterli iken 30 tane kullanılıp açısı değiştirilmiş.

İstanbul’un En Önemli 5 Sarnıcı

Sphendone
  1. Başdoğan Asia Minör Shop (41° 0’22″N, 28o58’50″E) Sultanahmet’teki Four Seasons Hotel’in arka tarafındaki Kütlüğün Sokağı’nda yer alan mağazanın bahçesinin bodrumunda bulunan odalar Konstantin’in kayıp Büyük Saray’ın nasıl bir yer olabileceği hakkında fikir veriyor. Konstantin’in Ayasofya’ya ve Hipodrom’a buradan tünel bağlantısı ile geçtiği söyleniyor. İçerde bir de kabir var.
  1. Nakkaş Halı Sarayı (41° 0’14″N, 28°58’30″E) İkinci durağımız, Nakilbent Sokak’taki Nakkaş halı mağazasının bodrum katı. 6. yüzyıldan kalma sarnıcın tepesinde bir zamanlar Konstantin’in Büyük Saray’ı bulunuyordu. Şimdi “Halı Sarayı” var. Sarnıç, sanat galerisi olarak kullanılıyor.
  1. Sphendone (41° 0’16.5″N, 28°58’23.5″E ) Üçüncü durağımızın kapısı Üçler Hamamı Sokağı’ndaki Sultanahmet Kız Öğrenci Yurdu’nun tam karşısında. Ancak bu demir kapı bugün kilitli. Girmek için Anıtlar Kurulu’ndan özel izin gerekiyor. Bu satırların yazarı 4. yüzyılda inşaatı tamamlanan Sphendon civarında ve Hipodrom’un altında yapılacak olan arkeolojik kazı, restorasyon ve düzenlemeler sayesinde bu kapının bir gün halka açılacağını umuyor. Tarihçiler bu karanlık dehlizlerin gizemini aydınlatırsa buradan Büyük Saray’a giden galerilere ve 1500 yıl önce 100 bin kişinin çığlık çığlığa izlediği at yarışlarının yapıldığı Hipodrom’a çıkan tünellere ulaşılabilir.
  1. Binbirdirek Sarnıcı (41° 0’26″N, 28°58’26″E) Dördüncü durağımız, 224 sütuna sahip olan ancak “Binbirdirek” olarak bilinen Bizans sarnıcı. Milattan sonra 330 civarında inşa edilen sarnıç İstanbul’un en eskisi.
  1. Yerebatan Sarnıcı (41° O’32’’N, 28058’42″E) Yerin 8-10 metre altındaki bu sarnıcın içerisinde her biri 9 m yüksekliğindeki 336 sütun uçsuz bucaksız bir ormanı anımsatıyor. İlk defa giren büyülenmesin de ne yapsın! Uzunluğu 140 m genişliği 70 m olan dikdörtgen biçiminde bir alan.

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir